Zdravo,
Otostop turum boyunca sırasıyla geçtiğim Makedonya, Arnavutluk ve Karadağ‘ın ardından Bosna Hersek hakkında yazmaya çalışacağım. Bosna Hersek’te Mostar ve Saraybosna‘da bulundum. Sadece şehirler hakkında okumak istiyorsanız üzerine tıklayıp direkt atlayabilirsiniz.
BOSNA HERSEK
- Bosna Hersek diğer Balkan ülkelerine göre Osmanlı ve Türk etkisinin en fazla görüldüğü ülke konumunda.
- Bosna Hersek’in doğudan Sırbistan, kuzeyden ve batıdan Hırvatistan, güneydoğudan ise Karadağ ile sınırları bulunuyor.
- Bosnalı Müslümanların, Sırp Ortodoksların ve Hırvat Katoliklerin bir arada yaşadığı ülke, kendi içerisinde üç bölgeye ayrılmış. Sırpların bölgesi Republica Sırpska, Hırvatların bölgesi de Herzeg-Bosnia olarak adlandırılıyor ve her bölgeyi temsil adına üç başkanları bulunuyor. Milletler birbirinden baya baya haz etmiyor olacak ki, her millet için telefon hatları bulunuyor. 🙂
- Bunun yanı sıra Bosna ve Hersek olarak da ikiye ayrılan ülke, bana göre sadece Balkanların değil, dünyanın en garip ülkesi.
- Resmî dili sıkıntılı, orda yaşayan kimseye bir kelimenin Boşnakça karşılığını sormayın mesela. Sırplar ve Hırvatlar durumdan rahatsız olup kızabilir. Sizin dilinizdeki karşılığı ne diye sormak daha akılcı. Bu arada üç dil arasında da pek bir fark yok. 🙂
- Para birimi Konvertible Mark (KM). Ne alaka dediğinizi duyar gibiyim. 1995 yılında yapılan antlaşma ile, Bosna Dinarı, Hırvat Kunası ve Sırp Dinarı’nın birleşimi ile oluşturulmuş. İlk etapta sanırım Alman Markı kullanılıyormuş daha sonra da ismini değiştirmişler.
- 1€ yaklaşık 2 KM. Sanırım sabitlemişler, Euro ile bazı yerlerde alışveriş yapabiliyorsunuz. Bozdurmak isterseniz 1.95’ten bozuyorlar.
- Yine türkçe ile birçok ortak kelime mevcut. Özellikle herkesin ağzında bir ‘arkadaş’ kelimesi dönüp duruyor.
Bosna Hersek’ten bahsederken henüz 20 sene önce yaşanan Bosna Savaşı’nı es geçmek pek doğru olmaz. Mart 1992 ile Kasım 1995 yılları arasında süren ve sonunda 100 bini aşkın insanın öldüğü ve milyonlarca insanın da göç etmek zorunda kaldığı bir soykırım savaşı. Soykırım savaşı diyorum çünkü başta etnik temizlik olmak üzere, yargılanması devam eden birçok savaş suçunun işlendiği bir savaş olarak tarihe geçmiştir.
Hırvatistan ve Sırbistan başkanlarının Bosna Hersek’i paylaşma heveslerinin tezahürü olarak başlayan savaş, sonunda büyük bir insanlık ayıbının ortaya çıkmasına sebep oldu. İlginç bir şekilde devam eden ve her seferinde Bosnalı müslümanların katledilmesi ile sonuçlanan savaş ile ilgili ayrıntılı bilgiyi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Bosna Hersek’e Herceg Novi’den, Sitnica sınır kapısında girerek ulaştım. Shengen vizeniz varsa Hırvatistan’a gidip oradan da Bosna Hersek’e giriş yapabilirsiniz. Herceg Novi Sitnica arası dağlık bir alana sahip, ürkütücü ve bir o kadar da iştah açıcı bir manzarası var. Benim en fazla ürkmeme sebep olan olay ise; Sitnica yakınlarında, dağın eteklerinde tek başına bulunan bir evden gelen köpek ve insan seslerini, yolun hemen yanında bulunan tek bir mezarın takip etmesiydi. Öyle tırstım ki fotoğrafını dahi çekemedim. 🙂
Sitnica’dan Mostar’a ulaşmak içinse sırasıyla Trebinje, Ljubinje, Stolac ve Blagaj güzergahını takip edebilirsiniz.
MOSTAR
Mostar’a 30 km mesafede beni alan imamın aracına binerek yine garip bir hikayeye tanıklık etme fırsatım oldu. İmam aslında 20 km uzaklıktaki köyde imamlık yapıyordu ancak türkçe ‘misafir berekettir’ diyerek beni Mostar’a bıraktı. Bu sırada 15 Temmuz’da Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin ardından, Antalya’da rütbeli olan bir askerin, gece yarısı yürüyerek köyüne ulaştığını ve camide bir gece geçirmek istediğini anlattı. Yine ‘misafir berekettir’ diyerek adama evlerini açmışlar. Söylediğine göre asker, yıllık izne çıkmadan bir hafta önce darbe girişimi olmuş ve o gece dışarı çıkmamışlar. Bir gece de polis bunların evini basmış ve adamı sorgulamaya götürmüşler. Ailesi bundan günlerce haber alamamış. Bosna’da ne yaptığına dair en ufak fikrimiz yok. Ama sanırım Karadağ’dan Türkiye’ye dönüş bileti falan olduğunu anlatmış. Bana kalırsa askerin imama anlattığı hikaye baştan sona yanlış. Zira FETÖ elemanlarının Karadağ’ı aktarma üssü olarak kullandıkları biliniyor. İmam şaşırma anlamında ‘Allah Allah’ diye diye hikayeyi anlattı. Ben de ‘Allah Allah’ diye diye Mostar’a ulaşmış oldum. İmam sağolsun muz ve mandalina ikram etmeyi de ihmal etmedi.
Gezilecek Yerler
Bosna Hersek, Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlı hakimiyeti altına giriyor ve 500 yılı aşkın bür süre Osmanlı hakimiyeti altında geçiyor. Balkan ülkelerine kıyasla Osmanlı izlerinin en çok rastlandığı ülke yine Bosna Hersek. Özellikle Mostar ve Saraybosna ile bulunan tarihi bağlarımız, o bölgeleri daha duygu dolu hislerle dolaşmamıza sebep olabiliyor.
Mostar’da Lovely Home isimli şirin bir hostelde kaldım. Bu arada İrfan adında bir arkadaş Couchsurfing’den bana şehir turu yapmayı teklif etti. Ben de yerelden birisiyle dolaşmak her zaman daha iyidir düşüncesiyle kabul ettim.
Stari Grad, İlk olarak tabi ki Balkan şehirlerinin tamamında bulunan, tarihi dokusu korunmuş, modern yapıların bulunmadığı, Stari Grad dedikleri bölgeye gittik ki Neretva Nehri’nin iki yakasını da oluşturan Stari Grad gezilecek noktaların tamamına yakınını içeriyor.

Kujundziluk Eski Çarşı (Old Bazaar Kujundziluk), Stari Grad denilen bölgede, Tarihi Mostar Köprüsü’nü de içine alan eski çarşı. Kuyumcular veya bakırcılar çarşısı olarak çevirmiş çoğu blog yazarı. Yeme-içme, hediyelik eşya alışverişlerinizi bu çarşıda gerçekleştirebilirsiniz.

Mostar Köprüsü (Stari Most), Mostar Köprüsü 1566 yılında Mimar Sinan‘ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından yapıldı. Bölge, önemli bir yapı haline gelen köprü nedeniyle Mostar ismiyle anılmaya başladı. Evliya Çelebi, Seyahatname‘de, Mostar kelimesinin latincede köprü şehri anlamına geldiğini yazmış. Ayrıca, gezdiği yerlerde gördüğü nice köprülere kıyasla Mostar Köprüsü‘nün en uzun, en eşsiz köprü olduğunu söylüyor. Mostar‘ın bölge dillerindeki kelime anlamı ise Köprü Bekçisi imiş.
Köprünü iki yakasında Helebiye ve Tara Kuleleri var. Eskiden bu kulelerde bekçiler varmış. Evliya Çelebi, bölgeyi gezdiği sırada Tara Kulesi’nde 3 ay kalmış ve köprü için şunları yazmış; “Köprü bir uçurumdan diğerine uzanarak göklere yükselen bir gökkuşağı gibi. Ben günahkar kul bu vakte kadar 27 yıl durmadan seyahat edip 16 ülke dolaştım, ama bu kadar yüksek köprü görmedim. Kayadan öteki kayaya göğe yükselerek atlıyor.”

Yine Evliya Çelebi’nin yazdığına göre; o dönemlerde çocuklar köprüden atlar, bunun karşılığında da vezirlerden para alırmış. Şimdilerde atlama sporcuları turistlerden para toplayarak köprüden atlıyor. Atlamak için de 25€ kadar para toplanmasını bekliyorlar. Köprüden atlamak isteyen turistlere de ilk etapta nehir kenarında bulunan kayalıklardan atlama eğitimi verip, beğenirlerse, köprüden atlamasına izin veriyorlar ki bu da onlara 35€ gibi bir fiyata mal oluyor. Bunun gibi atlanabilecek yerlerden atlayabilmeniz için de sertifika veriliyor.
Köprü, Bosna Savaşı sırasında ilk olarak Bosnalı Sırplar tarafından tahrip ediliyor, daha sonra da Hırvat topçular tarafından daha büyük bir saldırı altına alınıp yıkılıyor. Bir süre ‘İnat Most’ adını koydukları asma bir köprü ile geçiş sağlanıyor. Savaş sırasında köprünün yıkıldığı anı amatör kamerayla çekilmiş videosunu aşağıda izleyebilirsiniz.
Savaş sonrasında dünyadaki sayılı kent simgelerinden biri olan köprünün yeniden inşasına kara veriliyor. TİKA, UNESCO, IRCICA ve Dünya Bankası’nın desteğiyle 1997 yılında inşasına başlanan köprü, yeniden inşa edildiği dönemde, Türkiye’den gerek maddi gerekse işçilik anlamında ciddi destekler alıyor. Türkiye’den mimarların, mühendislerin, taş ustalarının da katkı sağladığı köprü 2004 yılında yapılan bir törenle İngiltere Prensi Charles tarafından açılıyor.
Köprünün yıkılmış olan 15 tondan fazla ağırlığa sahip orijinal taşları Macar Ordusu tarafından nehirden çıkarılıyor ancak eski mukavemeti sağlayamayacağı düşüncesiyle kullanılmıyor ve nehrin etrafında gelişigüzel istiflenmiş vaziyette sergileniyor.
Çarpık Köprü (Kriva cuprija), Bu köprünün yapılış tarihi ve mimarı tam olarak bilinmiyor ancak İrfan’ın söylediğine göre Mostar Köprüsü’nden daha eski bir yapı. Neretva Nehri’nin kollarından biri olan Radobolja Nehri üzerine inşa edilmiştir. Yarım daire şeklindeki bu yapı 4 metrelik bir yüksekliğe sahip.

Koski Mehmet Paşa Camii (Koski Mehmet Pašina džamija), Osmanlı Vezîr-i Âzamlarından, Sokullu Mehmed Paşa‘nın ruznamecisi(defterdar) Koski Mehmet Paşa tarafından 1618 yılında yapılmış. Bosna savaşı sırasında hasar gören kısımları T.C Diyanet İşleri Başkanlığı ve Tokyo Camii Vakfı işbirliğiyle yeniden yaptırılmış ve 2001 yılında ibadete açılmış. Mostar’daki en garip olaylardan biri de camilerin içine giriş ve minareye çıkışların ücretli olması. 6KM içeri giriş için, 6KM’de minareye çıkmak için alınıyor. Camiye girerken normalde para ödemem gerekirken hiçbir şey ödemeden girdim. İrfan da çok şanslı olduğumu, girişteki elemanın beni görmediğini söyledi. 🙂

Camii girişleri ücretli olduğundan diğer camilere gitme isteğim de olmadı tabi. Ancak şehirde hatırı sayılır sayıda camii var. Hepsini ücret ödeyerek dolaşabilirsiniz.
İspanyol Caddesi (Španjolski Trg), Birçok blog yazısında Neretva Nehri’nin Müslüman ve Katolik nüfusu birbirinden ayırdığı yazıyor. Alında tam olarak, Bosna Savaşı sırasında barışçı NATO askerlerinden İspanyol bir askerin ölmesi üzerine ismini koydukları bu cadde iki milleti birbirinden ayıran sınır çizgisi konumunda.

Nişancı Kulesi (The Sniper Tower), Meydanın hemen başında, savaş öncesi banka olarak kullanılan, savaş sırasında Hırvat bir askerin tepesine çıkarak dürbünlü silahıyla rastgele insan avladığı, bu nedenle de Nişancı Kulesi denen terk edilmiş yapı duruyor. Kuleye çıkışları kapatmışlar, arka tarafından duvarı tırmanarak içine girip en üst kata çıkabilirsiniz. Kule, bugünlerde uyuşturucu kullanan insanlar tarafından kullanılıyor ki biz de kuleden çıkmak için alt kata geldiğimizde bir tanesiyle karşılaşmak durumunda kaldık. Neyse ki henüz kullanmamıştı ve bize hiç karışmadan oradan ayrılmayı başardık. Ben soğukkanlılığımı korusam da İrfan’ın kaçışı görülmeye değerdi. 🙂

Park Zrinjevac, İspanyol Meydanı yakınlarında bulunan dinlenmelik park alanı. Hırvat tarafında kaldığı için genellikle Hırvatlar tarafından kullanılıyor. İçerisinde bir de Bruce Lee heykeli var. Heykelin ne amaçla yapıldığına dair hiçbir fikrim yok.

Hum Dağı (Hum Mountain), Mostar’a girer girmez gözünüze çarpan ilk şey Hum Dağı tepesindeki devasa haç. Bosna Savaşı sırasında Hırvatlar tarafından yerleştirilen bu haç ile ilgili meşhur da bir hikaye var. Hırvat komutan Aliya İzzetbegoviç’e “Bak, biz haçı nasıl diktik. Şimdi sizin camilerinizdeki hilalden daha yukarıda bir haçımız var. Bunu kaldırmaya gücünüz yeter mi?” diye sormuş. Aliya İzzetbegoviç de, “Hele bir gün geceye dönsün” demiş. Gece olduğunda da komutanı dışarıya davet edip göğü göstererek “Sayın komutan, şimdi sen de bir semaya bakıver! Şu hilali ve yıldızı görüyor musun? Senin onları yok etmeye gücün yeter mi? Ne kadar yükseklere haç dikseniz de onu geçemezsiniz ve asla onu oradan da indiremezsiniz. Onlar semada olduğu müddetçe biz de inşallah varlığımızı devam ettireceğiz” demiş. Tabi ben bu hikayeyi İrfan’a sordum, o da hikayenin Alija’ya ait olmadığını söyledi.

Dağa arka tarafından dolanarak çıkmak mümkün ancak zamanım kalmadığı için ben çıkamadım.
Blagay (Blagaj), Mostar’dan 5-10 km uzaklıkta bulunan Blagay’a İspanyol Meydanı önünden belirli saatlerde geçen otobüsler ile gidilebiliyor. Ben birinin saatini kaçırdığım, diğerine de bir saatten fazla bir süre kaldığı için gidemedim. Blagay turistlerin uğrak noktası, 1520 yılında inşa edilmiş Blagay Tekkesi görülmeye değer.
Mostar’da bir de Türk Evi varmış. Ben gitmeden önce bu yapıdan haberim yoktu dolayısıyla gidemedim. Görülmeye değer bir yapı olduğuna eminim.
Boşnakça’da mezarlığa harem deniyormuş. Biri öldüğünde de cenaze namazı davetini camii avlusundaki tabelalara astıkları ilanlarla sağlıyorlar.

Mostar’da bir gece konakladıktan sonra Saraybosna’ya doğru yine otostop çekmek için yola koyuldum. Ana yola çıkarken karşılaştığım duvar yazısı sabah sabah tüylerimi diken diken etmeye yetti.

Ne Yenir
Bakırcılar Çarşısı içerisinde bulunan Irma Tima isimli restoran en çok ziyaret edilen yer. Burada Balkanların meşhur yemeği Ćevapi yiyebilirsiniz. Restoranda Avro ile de hesap ödeyebiliyorsunuz.

Musala isimli börekçide, yalnızca Mostar’da bulabileceğiniz buredzici dedikleri, içi etli olan ve üzerine yoğurt döktükleri, benim birkaç defa yediğim böreği sakın kaçırmayın.

Gece Hayatı
Stari Grad bölgesinde oturup günün yorgunluğunu atabileceğiniz birçok cafe mevcut. Eğlence amaçlı pub/club tarzı yerlere gitmedim. İrfan, Pink Panter ve Black Dog Pub isimli yerlere gittiklerinden bahsetmişti.
SARAYBOSNA
Mostar’dan Saraybosna’ya, Jablanica, Konjic ve Ilidža güzergahını takip ederek ulaşabilirsiniz. Konjic’e ulaştığımda Tito’s Bunker yazan bir tabela gördüm ancak vaktim olmadığından uğrayamadım. Bunker hakkında bilgi almak için Arnavutluk yazısını okuyabilirsiniz.
Saraybosna, Bosna iç savaşı sırasında Sırplar tarafından tam 3.5 yıl kuşatma altında kaldı ve bu süre zarfında 10 binden fazla insan hayatını kaybetti. Her gün ortalama 330 bomba ile şehri vuran Sırplar, 22 Temmuz 1993 yılında şehirde tam 3777 bomba patlattı. Bombaların şehrin asfaltında veya yapılarında çiçeklere benzer izler bırakması nedeniyle Saraybosna Gülü denen bir tabir bile ortaya çıkmış.
Saraybosna çok çeşitli bir şehir. Bölge halkı tarafından Avrupa’nın Kudüs’ü olarak hitap ediliyor. Bu şehirde Couchsurfing’den Eldar ve kuzeninin evinde iki gün kaldım. Stari Grad dedikleri bölgeye biraz uzaktı evleri. Şehir merkezine inmek için Türkiye’den gönderilmiş eski mi eski tramvay kullanabilirsiniz. Tramvayın içerisinde türkçe olarak yazılmış olan uyarılar gözünüze çarpacaktır. Tramvay genelde tıklım tıklım oluyor, o yüzden biletle falan uğraşmanıza gerek yok. 🙂

Gezilecek Yerler
Gezeceğim yerleri maps.me üzerinden birkaç gün öncesinden işaretleyip sırayla her bir yapıyı gezmeye çalışırım. Blog yazarken takip ettiğim sıradan ziyade benim için önem derecesine göre sıralamaya çalışıyorum. Siz yine haritadan işaretleyip sırayı takip edebilirsiniz.
İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar ve 1992-1995 Soykırım Müzesi (Museum of Crimes Against Humanity and Genocide 1992-1995), Saraybosna gezinizde sizi en çok etkileyecek yer kesinlikle bu müzedir. 1992-95 yılları arasında yaşanan savaşın etkilerini fotoğraf ve videolarla sunulduğu müzede tüyleriniz diken diken olacak, gördüklerinize inanamayacaksınız.
Bosna’da 1992-1995 yılları arasında meydana gelen savaşta yaşanan katliam, soykırım, işkence ve tecavüzleri hatırlatmak amacıyla kentin en işlek caddesi olan Ferhadiya‘da temmuz ayında açılan müzede, toplu mezarlarda bulunan kurbanlara ait özel eşyalar, Sırp askerlerin kullandığı işkence aletleri ve toplama kamplarında tutulan sivillerin giysilerinin yanı sıra toplama kamplarının ve buralarda işkenceye maruz kalan kurbanların fotoğrafları da sergileniyor.

Hükümetin en ufak desteğini dahi almadan, özel olarak kurulan müzeye girişler öğrenci için 8 KM, normal 10 KM.

Umut Tüneli (Tunnel of Hope), Umut tüneli tam olarak havaalanının yanında bulunuyor. Oraya gitmek için ben Ilidža‘ya kadar tramvayı kullanıp oradan da yürümeyi tercih etmiştim. Tramvay ile tünel arası yarım saat kadar yürümem gerekti, sanırım şehir merkezinden de yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Tünel, kuşatma sırasında Birleşmiş Milletler kontrolünde bulunan havaalanı ile şehri birbirine bağlayıp, gıda, insani yardım ve cephanenin taşınmasını sağlamak amacıyla 4 ay ve 4 gün boyunca yapılan çalışma sonucu açıldı. Giriş kapıları Butmir ve Dobrinja isimli bölgelerde olan tünel tam 800 metre uzunluğundaydı.

Tünelin 20 metrelik kısmı 1996 yılında, giriş kapısında bulunan ev ile birlikte müzeye dönüştürüldü. Müzede yine savaş döneminde yaşanan olayların fotoğraflı ve vidyolu sergisi var. Müzeye girişler 5 KM.

Başçarşı (Baščaršija), Başçarşı, isminden de anlaşılacağı üzere 16. yüzyılda kurulmuş olan bir Osmanlı çarşısıdır. Başçarşı’nın şehrin en önemli noktası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Birçok Osmanlı eserinin bulunduğu çarşıyı hediyelik eşya almak, yeme-içme ihtiyacınızı gidermek için de dolaşabilirsiniz. 17. yüzyıl gezginlerinden, Seyahatname’nin sahibi Evliya Çelebi Başçarşı ile ilgili şunları yazmıştır: “Başçarşı’da 1080 dükkan bulunmaktadır. Bu dükkanlar güzellik sembolüdür ve etkileyici Çarşı’nın kendisi de bir plana göre inşa edilmiştir.” Ben Başçarşı’yı her yönüyle Gaziantep’e benzettim. Konusu açılmışken Gaziantep yazısını okumak için üstüne tıklayabilirsiniz.

Sebil (Sebilj), Başçarşı’nın kalbinde bulunan Sebil, şehrin simge yapılarından biri konumunda. 1753 yılında Vali Hacı Mehmet Paşa tarafından yapılan Sebil, ahşap yapısıyla da oldukça zarif bir görüntü sergiliyor. 1891 yılında Avusturyalı mimar Alexander Wittek tarafından yeri değiştirilen Sebil, günümüzde buluşma noktası konumunda. Etrafı yine restoranlar, kafeler ve çeşitli dükkanlarla donatılmış. Sebil’in Belgrad, Novi Pazar ve Aziz Louis’in 250. doğum günü anısına Amerika’nın St. Louis şehirlerinde yapılmış olan replikaları bulunuyor.

Gazi Hüsrev Bey Camii (Gazi Husrev-begova džamija), Gazi Hüsrev Bey, Kanunî Sultan Süleyman döneminde Bosna’da uzun süre görev yapmış bir sancak beyi. Başçarşı’nın içerisinde Gazi Hüsrev Bey tarafından yapılmış birçok yapı var. Bunlarda biri de 1531 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş, Bey Camii olarak da bilinen Gazi Hüsrev Bey Camisidir. Bosna savaşı sırasında hasar gören cami Suudi Arabistan tarafından finanse edilerek 1996 yılında aslına uygun biçimde restore edilmiş. Gazi Hüsrev Bey’in türbesinin de bulunduğu caminin dış tarafında iki adet çeşme bulunuyor. Rivayete göre bu çeşmelerin birinden su içenin şehre yeniden geleceği, bir diğerinden su içenin ise şehirden evleneceğine inanılıyor. Camiye girişler ibadet saatleri dışında ücretli.

Saat Kulesi (Sahat Kula), 17. yüzyılda inşa edilen Saat Kulesi, Gazi Hüsrev Bey Cami’nin hemen yanında bulunuyor. 30 metrelik uzunluğu ile Bosna Hersek’in en uzun kulesi konumunda bulunmasının yanı sıra ay takvimine göre işlemesi de onu diğer saat kulelerinden ayıran özellik olarak karşımıza çıkıyor. Sistem ay takvimine göre ilerlediği için, gün içinde saat sürekli kayma durumunda kalıyor. Bunun için de cami içerisinde bulunan muvakkitname içerisinde saatin doğruluğunu hesaplayan kişiler bulunuyor. Saatin mekanizması 1800’lü yıllarda Londra’dan getirtilmiş.

Gazi Hüsrev Bey Medresesi (Gazi Husrev-begova medresa), Kurşunlu Medrese olarak da adlandırılan yapı 1537 yılında inşa edildi. Medrese kurulduğu günden beri, Yugoslavya dönemi ve Bosna Savaşı dönemi dahil, eğitime ara verilmedi. O dönemlerde içerisinde bulunan 50.000 kitap kapasiteli kütüphanesi ile ne denli önemli bir eğitim merkezi olduğunu kanıtlamış oluyor. Medresenin üstü kurşun örtülü olduğundan halk arasında Kuršumlija (Kurşunluca) olarak adlandırılmıştır. Bu arada girişler ücretli.

Gazi Hüsrev Bey Bedesteni (Gazi Husrev-begov bezistan), 1540 yılında inşa edildiği tahmin ediliyor. Osmanlı döneminde tekstil ticaretinin yapıldığı yermiş. Ayrıca, o dönemde altın ve gümüşün üretilip satıldığı yer olarak da biliniyor.

Bezistan’ın 4 adet girişi var. 2 tanesi Gazi Hüsrev Bey caddesi üzerinde bulunuyor.

Kutsal Kalp Katedrali (Katedrala Srca Isusova), Bosna Hersek’te bulunan en büyük katedralmiş. 1884-1887 yılları arasında Neo-Gotik tarzda inşası tamamlanan katedralin, Paris’te bulunan Notre Dame Katedrali’nden esinlenerek yapıldığı biliniyor. Bosna Savaşı sırasında zarar görse de savaş sonrası restorasyonu yapılmış.

Ferhad Paşa Camii (Ferhat-pašina džamija), Bu cami 1568-1572 yılları arasında Bosna sancak beyliği görevini yapan Ferhad Paşa tarafından 1561-62 yılları arasında yapılmış. Camii avlusunda inşa edilmiş olan mektep, imaret, şadırvan ve çeşme yıkılmış, yeniden inşa edildikten sonra tekrar yıkılmış.

Caminin içerisinde değişik dönemlerde restore edilmiş bölümler var. Bir bölümünün ise caminin yapıldığı tarihten beri değiştirilmediğine inanılıyor. Cami bu haliyle Bosna-Hersek milli kültür eseri olarak ilan edilmiş.

Moriça Han (Morića Han), Saraybosna’da bulunan tek han konumunda. 1551 yılında inşa edilmiş ve 1697 yılında çıkan bir yangınla büyük bir zarar görmüş ancak eski formuyla yeniden inşa edilmiş. Gazi Hüsrev Bey Vakfı tarafından finanse edilen han yine bu vakfa bağlı durumda. 300 kişilik ve 70 atlık kapasitesi olduğundan Kervansaray olarak da değerlendirilmesini sağlıyor. Evliya Çelebi, Seyahatname’de bu handan bahsederken Hacı Beşir Han olarak zikrediyor, zira o dönemde Han’ın sahibi Hacı Beşir imiş. Han’ın ismini 19. yüzyılda sahibi olan Mustafa Moric Ağa ve oğlu İbrahim Moric Ağa‘dan aldığı tahmin ediliyor. Yine bazı kaynaklara göre ismini 1747-1757 yılları arasında Osmanlı’ya karşı isyan eden Morica kardeşlerden aldığı düşünülüyor.

Bakırcılar Çarşısı (Ulica Kazandžiluk), Bakırcılar Çarşısı, Başçarşı’nın en eski sokağında konumlanmış durumda. Filigran desen denilen özel bir işleme ile bakır üretilen bir yer. Bakırcılık zanaatı 16. yüzyıldan beri nesilden nesile aktarılarak günümüze gelmiş. Zamanında, Sarači’de deri işlemeciliği, Bravadžiluk’da çilingirlik, Kazandžiluk’ta ise Bakır işlemeciliği yapılırmış. 500 yıllık bu geleneği bugüne kadar koruyabilen bir tek Kazandžiluk kalmış.

Ali Paşa Camii (Alipašina džamija), Skenderija köprüsü yakınlarında bulunuyor. Tramvay ile Skenderija durağında inerseniz camiyi hemen görürsünüz. 1560-1561 yıllarında Ali Paşa tarafından klasik Osmanlı sitili ile inşa edilmiş. Bosna Savaşı sırasında büyük oranda zarar görmüşse de savaş sonrası restorasyonu yapılmış. Bahçesinde Ali Paşa ile birlikte birçok mezar bulunuyor. Şu anki hali ile Bosna Ulusal Anıtlar listesine alınmış.

Saraybosna Müzesi 1878-1918 (Muzej Sarajeva), Saraybosna’nın, Avusturya-Macaristan hakimiyeti altında bulunduğu 1878-1918 yılları arasındaki döneme ait eşyaların, belgelerin vs. sergilendiği küçük bir müze. Müzeyi önemli kılan en önemli detay ise; 1. Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan, Sırp Gavrilo Princip‘in Arşidük Franz Ferdinand ve eşini öldürdüğü yerde açılmış olması. Müze, Latin Köprüsü‘nün tam karşısında bulunuyor ve giriş 4 KM.
Seher Cehaja Köprüsü (Šeher-ćehajina ćuprija), Müzenin 100 metre ilerisinde bulunan köprü 16. yüzyılda inşa edilmiş. Söylentiye göre şehrin o dönemdeki yöneticisi Hajji Hüseyin köprünün inşası için gerekli finansmanı sağlamış ancak inşası bitmeden ölmüş. Hajji Hüseyin’in İstanbul’da yaşayan oğlu da babasının ölümünden sonra şehre gelerek köprünün tamamlanmasını sağlamış.
Bir diğer söylenti de; yapımı sırasında ön cephesine bir elmas yerleştirildiği, inşası tamamlanır tamamlanmaz da elmasın ortadan kaybolduğu yönünde. Polisin araştırmaları sonucu bir gencin elması çaldığını anlamışlar. Çocuk da sevgilisine evlenme teklif etmek istediği için elması çaldığını söyleyince ne çocuğa dokunulmuş ne de elmas geri alınmış. 🙂

İnat Evi (Inat kuća), Köprünün diğer tarafındaki ayağında bulunan İnat Evi’nin hikayesi de ayrı bir güzel. Avusturya-Macaristan bölgede hüküm sürmeye başladıktan sonra kendi yapılarını, postane, müze, yerleşim yerleri vs., birer birer dikmeye başlıyor. Belediye Konağı’nı da bugün İnat Evi’nin olduğu yere dikmek istiyorlar. Evin yaşlı sahibi ise hiçbir nedenle evinin yıkılmasını istemiyor. Uzunca bir süre inatçı ev sahibini ikna etmeye çalışırken, çanta dolusu altın ve eve zarar vermeden tuğla tuğla nehrin diğer tarafına taşınması karşılığında, arazisini vermeyi kabul ediyor. O dönemde bunu yapabilecek bir teknoloji olmadığından da ev yıkılmıyor. Sembol haline gelen ev bugün bir restoran olarak kullanılıyor.

Kovaçi Şehitliği (Alifakovac Mezarje), İsmini 15. yüzyılda yaşamış, Müslüman bir hukukçu olan Ali Faqih‘den alan mezarlıkta Alija İzzetbegovic‘in mezarının yanı sıra Kadı Yahya Efendi (Jahjaefendić) ve Yusuf Paşa‘nın türbeleri de bulunuyor. Şehitliğe ayrıca, yolu Saraybosna’dan geçerken ölen ve burada gömülen çok sayıda kişi olduğundan Musafir Mezarlığı‘da deniyor.

Hünkâr Camii (Careva džamija), Osmanlı’nın Bosna fethi sonrasında yapılmış olan ilk cami. 1457 yılında İshakoğlu İsa Bey tarafından Fatih Sultan Mehmed’e armağan olarak yapılan cami ‘Fatih Camii’ olarak da biliniyor. Evliya Çelebi cami için, Milaçka Nehri üzerinde bulunan Hünkâr köprüsünün karşı tarafında bulunan caminin diğerlerinden büyük ve cemaatinin çok olduğunu söylemiş. Abdest musluklarının suyunun kaplıca suyu olduğunu da eklemiştir.

İçerisinde genişçe bir avlu ve mezarlık bulunuyor. Avluda çay/kahve içmek için de bir çayhane mevcut.

Beyaz Kale (Bijela Tabija), Bir görüşe göre 1550 yılında inşa edildiğine inanılan Kale’nin, bu tarihten çok önce inşa edildiğine de inanılıyor. Deniz yüksekliği 667 metre olan kale, bugün atıl durumda ve ciddi bir restorasyon çalışması gerekiyor.

Kalenin olduğu tepeden Saraybosna’nın güzel bir manzarasını görebilirsiniz.

Aliya İzzetbegoviç Müzesi 1925-2003 (Muzej Alija Izetbegović 1925-2003), Kaleden aşağı doğru inerken müzeye denk geldim. Aliya’nın ölümünden 4 yıl sonra 2007 yılında açılmış. Müze, Ploça ve Şirokats adlı kapıkulelerde bulunuyor. Ben müzenin içine girmedim ama meraklılarına tavsiye ederim.
Olimpiyat Kızağı ve Kızak Pisti
1984 Kış Olimpiyatları için Trebević dağına inşa edilen kızak pisti olimpiyatlardan sonra terk edilmiş durumda bırakılmış. Kızak pistinin üzeri şu anda graffitilerle dolu. Gitmeden önce Türk bloggerlarının hiçbirinde rastlamadığım için varlığından haberim yoktu, dolayısıyla gidemedim. Sanırım Ilidža’ya yakın bir yerlerde. Tramvay ile Ilidža’da inip yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Ne Yenir
Böreeeeeek. Sabah kıymalı, öğlen peynirli, akşam ıspanaklı, yatsı karışık. 🙂 Ispanaklı böreği ağzına almayan bana 2 gün boyunca sabah akşam ıspanaklı börek yediren şehir oldu Saraybosna.

Trdelnik. Türkçede Makara olarak biliniyor. İlk defa Macaristan’da yemiştim. O zamanlar Macarlar ve sanırım Polonyalılar arasında ‘bizim tatlımız’ kavgası olduğunu söylemişlerdi. Stari Grad’da Trdelnik isminde küçük bir dükkanda birçok çeşidiyle birlikte sunuluyor. Kesinlikle denenmeli.

1981-84 yılları arasında Galatasaray’da futbol oynamış Boşnak futbolcu Tarik Hodžić’in Ćevabžinica isminde restoran zinciri bulunuyor. Bir tanesi de Stari Grad’ın tam ortasında, Galatasaray bayrakları ile bezenmiş durumda.

Evlerinde misafir olduğum Eldar’ı bu mekanda Ćevapi yemeye ikna ettim. Mekana vardığımızda Hodžić ‘size en iyisi ortaya karışık yapayım, doyup çıkın’ diyip bizi karışık kebap yemeye ikna etti. Aman diyim sizi ikna etmesin. 🙂 Yemekten sonra 40KM gibi bir ücret ödemek durumunda kaldık. Yemek güzeldi ama.

Mekan tabi tanıdık birinin olunca, duvarlarında cumhurbaşkanından başbakanına, sporculardan oyunculara bir sürü tanıdık simanın fotoğrafları var. Duvarın bir kısmını da Galatasaray’a ayırmış.

Eldar bizi burdan Cream Shop isimli bir tatlıcıya götürdü. Söylediğine göre şehrin en iyi tatlıcısıymış. İsmini hatırlamadığım bir tatlı yedik. Bölgeye özgüymüş.

Bosna Kahvesi. Aslında bildiğiniz Türk Kahvesi. Tek farkı, kahveyi su kaynadıktan sonra cezveye ekleyip bir süre karıştırmaları. Aksaraj isimli mekanda oturup kahve siparişi verdim. O ara kalabalık bir ekip gelip yan masama oturdu. Masaya sığmadıklarından benim masama da oturmak durumunda kaldılar. Türkçe konuştuklarından, bir şekilde benimle de iletişim kurmaya başladılar. Sonradan öğrendim ki masamdakilerin biri Bosna Hersek eski dışişleri bakanı, bir diğeri de Kosova Türk Partisi milletvekili, diğerleri de iş adamı falan. Kendilerine Kosova’ya doğru da otostop çekeceğimi söylediğimde Prizren’e gitmemi önerdiler.

Yazıyı Bosna Hersek ile ilgili yapılmış güzel bir video çalışması ile tamamlamak istiyorum. Bir sonraki durağım Sırbistan. Görüşmek üzere.
don’t be afraid, take the roads with GumsN’Shoes.