Ahoj,
Size Orta Avrupa’nın en canlı, en mistik, en büyülü şehrini tanıtmaya geldim. 2016’da alınan bir kararla resmî adı Çekya olan Çek Cumhuriyeti’nin başkenti konumundaki Prag; gotik mimarisi, Orta Çağ kokan sokakları, zarif köprüleri, çılgın gece hayatıyla dünyanın en güzel şehirlerinden biri.
Prag, tarihi M.Ö. 4000’li yıllara dayanan bir şehir. O dönemlerde bölgede Keltlerin yaşadığına dair bilgiler mevcut. Jül Sezar’a karşı da savaşmış olan Alman Markomonların etkisiyle Keltlerin bölgeden sürülmesinin üzerine Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından gerçekleşen Kavimler Göçü ile Keltler daha batıya kayarak bölgeyi Karadeniz’in kuzeyinden göç eden Slav kökenli topluluklara bırakır.
Prag bugün, Vltava Nehri‘nin bir tarafı Old Town, diğer tarafı Malá Strana olarak ayrılıyor. Malá Strana, 8. yy’da Çeklerin ilk olarak yerleştiği bölgenin adı. 9. yy’lara doğru gelindiğinde Slav kabileleri arasında yükselen anlaşmazlıklar nedeniyle iktidar mücadeleleri baş göstermeye başlar ve Přemyslid Hanedanlığı kurulur. 14. yy’a gelindiğinde anne tarafından Přemyslid baba tarafından Luxemburg Hanedanlığı’na bağlı olan, Kutsal Roma İmparatoru IV. Karl Charles hükümdarlığa geçince bölge, Orta Çağ’da en görkemli dönemini yaşar.
Çekler bu topraklarda 3 krallık kurar, en güçlüsü Prag merkezli Bohemya, güney Çek topraklarında kurulan Moravya, Çek-Polonya sınırında küçük bir krallık olan Silesya. 16. yy ortalarında Habsburg dönemi başlayınca bu krallıklar daha sonra Habsburg Hanedanlığı’na bağlanır. Başkent Prag’dan alınıp Viyana’ya taşınır. 17 yy. sonunda Avusturya Macaristan İmparatorluğu kurulur ve bu krallıklar I. Dünya Savaşı’na kadar bu imparatorluk tarafından yönetilir. İmparatorluk, I. Dünya Savaşı sonunda dağılınca Çekoslavakya Cumhuriyeti ilan edilir ve Prag yeniden başkent olur.
II. Dünya Savaşı’nda Nazilere savaşmadan teslim olan Çekoslavakya savaş sonunda Rusların komünist himayesine geçer. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Kadife Devrimi gerçekleşir ve demokrasiye geçilir. Çekoslovakya, 1993 yılında Almanların da etkisiyle Çek Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti olarak ayrılır ve günümüz sınırları belirlenir.
Prag’a, Viyana’da iş amaçlı bulunduğumuz sırada hafta sonunu geçirmek için iş arkadaşlarımla gittik. Sabah saatlerinde Ernst Happel Stadı’nın yanında bulunan terminalden otobüse binerek 4 saatlik bir yolculuk sonunda Prag Florenc terminaline ulaştık. Arkadaşlar aynı gün geri döndü ancak ben bir geceyi couchsurfingden bir arkadaşın evinde geçirip ertesi gün akşamı tekrar Florenc’den binip bu sefer Viyana Uluslararası Terminal’e ulaşarak gezimi tamamladım. Otobüs biletleri 18-20€ arasında değişiyor. Tren fiyatları çok çok daha pahalı.
Prag’da metro hattı çok zayıf, tramvaylar daha sık seyahat ediyor. Tramvaylarda ücretsiz wifi ağına bağlanabiliyorsunuz. Ben yine hiçbir ücret ödemeden ulaşımımı sağladım. O yüzden bilet fiyatlarını bilmiyorum. Şehir baya pahalı, özellikle TL’nin döviz karşısındaki son durumu şehri daha da pahalılaştırıyor.
Resmî dilleri Çekçe. Para birimi Çek Korunası (CZK) ve 1€ = 25 CZK. Ben dikkat etmedim ama birçok blog yazısında döviz büroları ile ilgili dikkat edilmesi gerektiği yazıyor. Baya dolandırma durumları söz konusu sanırım. Siz yine de dikkatli olun.
Gezilecek Yerler
Prag’da gezilecek yerlerin çoğu Old Town dedikleri, bugüne kadar savaşlarda tahrip edilmediği için hiç değişmeden gelen Eski Şehir Meydanı‘na çok yakın mesafede. Meydan, Florenc Terminali’ne yürüme mesafesi uzaklıkta. Terminalden yürüyerek Eski Şehir’e doğru ilerlerken ilk olarak Wenceslas Meydanı’na ulaşıyoruz.
Wenceslas Square, Václavské náměstí, Prag’ın muhtemelen en meşhur buluşma noktalarından biri. 18 yy’a kadar at pazarı olarak kullanılan meydan, bugünkü görünümünü ve adını 19 yy’da almış. 750 metre uzunluğundaki meydan üzerinde 1912 yılında yapılan, at üstünde Bohemia Dükü Aziz Wenceslas I (Václav) ve ona eşlik eden 4 koruyucu azizin heykeli bulunuyor.
Meydan ayrıca birçok tarihi olaya şahitlik etmiş. 1918 yılında 4 defa Nobel Edebiyat ödülü kazanan yazar Alois Jirásek, Çekoslavakya’nın özgürlük beyannamesini heykelin üzerine çıkarak okumuş. 1969 yılında, bir öğrenci olan Jan Palach bu meydanda Sovyet istilasını protesto etmek için kendini yakmış.
Old Town Square, Staré Město, Prag şehirlerin anası ise, Eski Şehir Meydanı da Prag’ın kalbidir. 12. yy’dan itibaren 1000 yılı aşkın bir süre hal olarak kullanılan meydan, bugün Astronomik Saat, Belediye Binası, Tyn Kilisesi gibi şehrin turistik birçok mekanına ev sahipliği yapıyor. Orta Çağ’dan kalma binaların arasında büyülü bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Old Town Hall, Normal belediye binalarının görünümünden çok uzak olan bu yapı, 1338 yılında bir meclis üyesinin soylu bir aileden ev satın alıp belediye işlerinde kullanmasıyla ortaya çıkıyor. Daha sonra genişletmeler, eklemeler yapılarak 1458 yılında bugünkü görünümüne ulaşıyor. Birbiri ardına sıralanmış küçük evlerden oluşan Eski Belediye Binası yanına Astronomik Saat inşa ediliyor.
Astronomical Clock, Pražský orloj, 1410 yılında saatçi Mikuláš of Kadaň ve Jan Šindel tarafından inşa edilmiş. Yıllarca Alois Jirásek’in yazdığı bir hikayeye göre Jan Růže tarafından inşa edildiği sanılıyormuş. Jirásek’in naklettiği hikayede Růže bir meclis üyesinin emriyle kör edilmiş, o da bunun üzerine saati bozmuş ve yüz yıl boyunca kimse saati tekrar çalıştıramamış.
Kulenin üzerindeki astronomik kadran çok ince detaylar içeriyor. Burçları, güneşin ve ayın hareketlerini aynı anda gösteren kadran, dünya ve gökyüzü hareketlerini de gösteriyor. Mesela gün içinde güneş gökyüzünün aydınlık kısmında dururken, akşam saatlerinde karanlık kısmında duruyor. Her saat başında da bir performans gerçekleşiyor. Ancak biz ziyaret ettiğimiz sırada tadilattaydı ve Kasım 2018 gibi tadilatın tamamlanması düşünülüyor.

Church of Our Lady before Týn, Chrám Matky Boží před Týnem, 14. yy ortalarında yapımına başlanmış ve 16. yy başlarında tamamlanmış Gotik tarzda etkileyici bir yapı. 17. yy’da iç kısmı Barok stilde yenilenmiş. İçerisinde tarihi 1673 yılına dayanan Prag’daki en eski organın yanı sıra, Karel Škréta tarafından 1649 yılında yapılan Altar Panosu çizimleri ve Astronom Tycho Brahe’nin türbesi bulunuyor.

Jan Hus Memorial, Pomník Mistra Jana Husa, Charles Üniversitesi Rektörü olan Papaz Jan Hus, kilisenin günah bağışlama olayını eleştiren Hristiyan bir reformist. Reformist yaklaşımı papa tarafından 1410 yılında aforoz edilmesine sebep oluyor. Hus’un reformist yaklaşımı birçok kişinin onu takip etmesine sebep oluyor ve papa bu sefer bütün Prag şehrini 1414 yılında hacir altına alıyor (genelde akıl hastalığı olanlara uygulanan bir prosedür). Konstanz Konsili tarafından fikirlerinden vazgeçmesi istense de bunu ret ediyor ve 1415 yılında, kafir olduğu gerekçesiyle kazığa bağlanıp yakılarak öldürülüyor.
Çekler bu durum karşısında büyük bir sarsıntı geçiriyor ve Hussit Savaşları dedikleri Roma Katolik Kilisesi’ne karşı Protestan bir ayaklanma gerçekleşiyor. Katolik Kilisesine karşı yapılan bu ayaklanma bir süre sonra Hussit taraftarlarının kendi içlerindeki bir savaşa dönüşüyor ve sonuçsuz kalan bir savaş oluyor.

Ladislav Saloun tarafından, Hus’un ölümünün 500. yılına ithafen 1915 yılında yapılan anıt, meydanın ortasına konuyor ancak festival tarzı bir kutlamaya izin verilmiyor. O dönem vatandaşlar da anıtın üzerini çiçeklerle donatıp olaysız bir şekilde ayrılıyorlar.
Anıt 3 bölümden oluşuyor. Kiliseye dönmüş şekilde ayakta duran Jan Hus, bir tarafı Hussit savaşçılarını temsilen zırhlı insanlar, diğer tarafı da ülkeden çıkmaya zorlanmış yere kapaklanan insanlar. Anıt, Eski Şehir Meydanı’nın ortasında bulunuyor.
”Bu nedenle, ey mümin, gerçeği ara, gerçeği dinle, gerçeği öğren, gerçeği sev, gerçeği söyle ve gerçeği ölümüne savun.” Jan Hus

Charles Bridge, Karlův most, bazı referanslara göre bugünkü Karl Köprüsü yerinde 10. yy’larda tahta köprü bulunuyormuş. Tahta köprüler sel sularına dayanamayıp sürekli yıkılınca dönemin Bohemia Dükü II. Vladislaus, 1170 yılında taştan köprüyü inşa etmiş ve eşinin de adı olan Judith Köprüsü olarak isimlendirmiş. 1342 yılında bu köprü yeniden sel suları yüzünden yıkılınca bu sefer Kutsal Roma İmparatoru IV. Karl tarafından yenisi yapılmış ve bazı seneler hasara uğrasa da günümüze kadar ulaşmış.
Köprünün temel taşı 9 Temmuz 1357 yılında, sabah saat tam olarak 5:31’de bizzat kral tarafından atılmış ve 1402 yılında yapımı tamamlanmış. Temel için kesin bir saatin beklenme sebebi; İmparatorun numerolojiye olan inancı. Yan yana geldiğinde palindrom oluşturan bu rakamların (135797531) seçilmesinin köprüyü daha da güçlü kılacağını düşünmüş.
Köprü, mimar ve heykeltıraş olan Peter Parler tarafından dizayn edilmiş. 515.76 m uzunluğunda ve 9.5 m genişliğinde inşa edilen köprü, genişlikleri 16.62 ile 23.38 m olan 16 kemer üzerine oturtulmuş. Köprünün yapımında yumurta akı kullanıldığına dair bir efsane dolansa da laboratuvar çalışmaları bunu doğrulamamış ancak organik ve inorganik maddelerin varlığına rastlanmış.
Köprü, ilk başlarda Kamanny Most ve Prazky Most olarak anılsa da 1870 yılında Karl Köprüsü olarak adlandırılmaya başlanmış. Köprünün iki ayağında da köprü kuleleri bulunmakta. Henüz 1965 yılında trafiğe kapatılan köprünün üzerinde çoğu 1700’lü yıllarda Barok tarzda yapılmış 30 adet heykel ve heykelcik bulunuyor.

Heykellerin neredeyse tamamı kum taşı ile yapılmış, yalnızca Aziz Philip heykeli mermerden ve en dikkat çeken iki heykel olan çarmıha gerilmiş İsa ve Aziz John Nepomuk bronzdan yapılmış.

Aziz John Nepomuk heykelinin kafasının üzerinde çember halde altından yapılmış 5 adet yıldız bulunuyor. Efsaneye göre Kral Wenceslas karısının itiraflarını kendisine anlatmadığı için rahibi Vltava Nehri’ne atar. Rahip suya değdiği anda gökte 5 adet yıldız belirir. Heykelin altında bu olay resmedilmiş. Efsaneye göre bir elinin bütün parmaklarını yıldızların üzerine diğer elini de aynı anda rahibi üzerine koyan kişi Prag’a geri dönermiş.
Prag’a gittiğimiz gün Folklor Festivali’nin son günüydü. Birçok yerde sahne kurup konserler veriliyordu. Sahnenin bir tanesine köprünün Malá Strana tarafındaki kulenin üzerinde rastladık. Güzel bir trompet gösterisi oldu.
Franz Kafka Museum, ”benim yalnızlığım insanlarla dolu.” Arkadaş çevresinde; sevilen, neşeli ve hoş sohbet biri olarak ifade edilen Kafka, özellikle yabancılaşma ve varoluşsal kaygı temalı yazılarıyla tanınıyor. Kalabalık içinde kendini bu denli yalnız hissetmesinin sebebi elbette ki geçirdiği zorlu çocukluk dönemi.

Avusturya Macaristan İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan Prag’da dünyaya gelen Franz Kafka, Almanca konuştuğu için Çekler, Yahudi olduğu için de Almanlar tarafından kabullenilmemiş, üstüne babası ile hiç anlaşamaması ve hatta ondan nefret etmesi de eklenince, kendini toplum içinde yalnız ve mutsuz bir birey olarak bulmuş.
Babasına karşı nefretini, kendisine hiç ulaşmasa da, babasına yazdığı mektupta bunu açıkça dile getirmiş. ”Yazıp çizmeme ve senin bilmediğin buna ilişkin diğer kimi çabalarıma karşı gösterdiğin soğukluk daha etkiliydi. Bu noktada gerçekten biraz bağımsızlığa yönelip senden uzaklaşmıştım; arkadan bir ayağın üzerine bastığını duyumsayarak, zorla koparıp aldığı vücudunun ön kısmını sürüye sürüye kendini yolun kenarına atmaya çalışan bir solucanı anımsatıyordu durumum, ama olsun. Bir ölçüde kendimi güven içinde hissediyordum, rahat bir soluk alma imkânını ele geçirmiştim.” Babaya Mektup.

Franz Kafka’nın kendi yalnızlığını anlattığı Dönüşüm ve yalnızca üç kez görüştüğü ve o sırada evli olan Milena’ya yazdığı aşk mektuplarından oluşturulan eser, en bilinen eserleri olmuştur. Kafka’nın ünlü bir yazar olmasını sağlayan yazıların çoğu, öldükten sonra yakması için rica ettiği yakın arkadaşı Max Brod tarafından yayımlandı.
Müzenin giriş kapısının hemen yanında, Kafka’nın romanlarının baş karakterine ithafen K harfinde bir heykel, müzenin bahçesinde de Çekya haritası görünümlü havuza işeyen iki insan heykeli bulunuyor.

Kafka’nın çalışmaları, mektuplaşmaları, günlüğü, el yazmaları, fotoğraf ve çizimlerinin sergilendiği Kafka Müzesi; Malá Strana bölgesinde bulunuyor. Müzenin içerisinde dolaşırken kendinizi bir Kafka romanının içerisinde hissedecek bir ortam hazırlanmış. Ziyaretçilerin takip etmesi gereken bir yol ve bu yolda ilginç sesler, müzikler, Kafka resimleri, biyografik bilgiler ziyaretçilere eşlik ederek müzenin tadını çıkarmanız sağlanmış.

Saat 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edebileceğiniz müzeye giriş ücretleri normal 200, indirimli 120 CZK. Müzede fotoğraf çekmek yasak.
John Lennon Wall, hayatı boyunca Prag’a adım dahi atmamış İngiliz asıllı John Lennon’dan esinlenilmiş grafiti ve Beatles şarkılarının şarkı sözleri ile doldurulmuş sıradan bir duvar aslında. Lennon’dan esinlenilme sebebi onun insanları bestelediği parçalarıyla; katıldığı televizyon programlarında cesur, özgür açıklamalarıyla ve yaratıcı eylemleriyle her zaman barışa çağırması oldu.
John Lennon 1940 yılında Birleşik Krallık’ta dünyaya geldi. 1960 yılında dünyaca ünlü The Beatles grubunun kurulmasında ve otoriteler tarafından dünyanın en iyi müzik grubu olmasında büyük pay sahibidir. Hatta popülaritesi oldukça yükselen grup için Lennon, ABD’de büyük bir sorun yaratan ”Beatles şu an İsa’dan daha popüler” açıklamasını yapacaktır. Bu açıklama oldukça büyük tepki çekince, Beatles plakları yakılacak kadar, Lennon yeni bir açıklama yaparak istemeden de olsa özür dilemiştir.

1969 yılında grubu bıraktıktan sonra bir süre müzik yapmadı. 5 yıllık bir süre sonunda eşi Yoko Ono ile birlikte müziğe geri dönüş kararı alır ve Double Fantasy isimli albümü yapmaya başlar. Tarihler 1980 yılını gösterdiğinde kendisine albümünü imzalatmaya geldiğini söyleyen Mark David Chapman tarafından silahla vurularak öldürülür. Akli dengesi yerinde olmadığı iddia edilen Chapman, 20 yıl hapis cezasına çarptırılır. Tabi bu cinayet, Lennon’un dönemin başkanı Nixon tarafından ulusal tehlike olarak nitelendirildiği için bir çok komplo teorisinin üretilmesine de sebebiyet verir.

John Lennon’un ölümü, Doğu ve Orta Avrupa’daki özgürlükçü gençler tarafından onun bir kahraman olarak anılmasına sebep olur. Bu akımın bir sonucu olarak da John Lennon duvarı ortaya çıkar. John Lennon şarkıları söylediği için hapse atılan sanatçıların yanı sıra duvara onun resimleri çizen gençlerin de devlete karşı yıkıcı faaliyetler! (tanıdık geldi mi?) olarak adlandırdıkları nedenlerden dolayı hapse girmelerine neden olur. Ancak bu durum gençleri yıldırmaz ve duvar Lennon’un resimleri ve Beatles şarkı sözleriyle donatılmaya devam edilir. Duvar birçok kez görevliler tarafından beyaza boyansa, geceleri duvar etrafında bekçiler bekletilse de bunun önüne geçilemez ve bugünkü John Lennon duvarının ortaya çıkar.
John Lennon resimleri ve sözlerinin yanı sıra rejime karşı da söylemlerin yer aldığı duvarın Kadife Devrimi’ne de etkisi olduğu söylenir. John Lennon duvarı şehrin Malá Strana bölgesinde, Fransa Büyükelçiliği yanında bulunuyor.
”Hayal et ki tüm insanlar barış içinde yaşamaktalar. Şimdi sen, sen bana, hayalci diyebilirsin ama tek hayal eden ben değilim. Umarım bir gün sen de bize katılırsın ve dünya o zaman tek ve bütün olur.” John Lennon.
Prag Castle, Pražský hrad, kaleyi pek andırmayan, aslında kompleks bir yapı (külliye!). Premyslid Hanedanlığı’ndan Prens Bořivoj tarafından 880 yılında yapılmış. Kale, 10. yy’da Romanesk ve 14. yy’da Gotik mimaride inşa edilmiş saraylar ve dini ibadethanelerden oluşan yapılar barındırıyor. 1918-1938 yılları arasında Slovenyalı mimar Josip Plečnik tarafından renovasyon çalışmaları yapılan kalede, Kadife Devrimi’nden (1989) beri de yeniden yapılandırma çalışmaları başlamış ve halen devam etmekte.
Kalenin giriş kapısı üzerinde güreş yapan devlerin heykelleri bulunuyor. Bu sebeple bu kapıya da Wrestling Titans ismi verilmiş. Kalenin ilk avlusu, Square of Honor adı altında bilinir ve Prag Kalesinin ana girişidir. Meydan, 1763-1765 yıllarında bir Şeref Mahkemesi olarak eski surların yerine kurulmuş. Bu avlu, resepsiyon ve diğer resmi törenlerin yanı sıra kale muhafızlarının halka açık olarak nöbet değişimi yaptıkları alan.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kale, neredeyse kapladığı 70000 m²’lik alanla Guinness Dünya Rekorları Kitabı’na göre en büyük kale. Günümüzde, Cumhurbaşkanlığı ofisinin de bulunduğu kale, şehrin en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Kaleye yürüyerek, Orta Çağ mimarisi altında masalsı bir yolculuk yapabilirsiniz.
Yol boyunca evlerin üzerinde dikkat çeken bir detay var. Her bir evin üzerinde orada oturan ailenin tanınmasını sağlayan bir sembol bulunuyor. Bu şekilde oturan kişinin adresi de bilinmiş oluyordu. Semboller genellikle o evde oturan kişinin mesleğine göre belirleniyormuş.

Kalenin içerisinde gezilecek birçok alan bulunuyor. Benim zamanım olmadığı için yalnızca St. Vitus Katedrali’ni gezebildim. Kale, aynı zamanda size Prag’ın panaromik bir görüntüsünü de sunuyor.

St. Vitus Cathedral, Katedrála svatého Víta, Prag Kalesi’nin iç avlusunda bulunan katedral; Prag’ın en büyük ibadethanesi konumunda. Dini ibadetler dışında kral ve kraliçelerin taç giyme merasimlerinin düzenlendiği yermiş. Ayrıca, Bohemia Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru IV. Charles ve Aziz John Nepomuk’un yanı sıra birçok koruyucu aziz, hükümdar, asilzade ve baş piskoposun türbesi yine bu katedral içerisinde bulunuyor.
925 yılında Prens Wenceslas tarafından yapılan kümbet 1060 yılında bir bazilikaya dönüştürülüyor. Tam bu bazilikanın olduğu noktaya, 1344 yılında İmparator Charles’ın isteğiyle Arraslardan Matthias ve daha sonra Peter Parler tarafından katedral inşaatına başlanır. Bu mimarların ömrü katedralin tamamlanmasına elbette ki yetmemiş zira inşa tam 600 yıl sürmüş. Hussit Savaşları sırasında inşasına ara verilse de, 16. yy’da Rönesans’ın da etkili olduğu katedralin inşası, bir kısmı da Neo-Gotik tarzda olacak şekilde ancak 1929 yılında tamamlanmış.

Katedralin dış cephesi oldukça etkileyici ve ürkütücü bir mimariye sahip. Dış cephede yer alan rölyefler de katedral ve Hıristiyanlık dini ile ilgili önemli olayları konu alıyor. İnanışa göre katedralin dışı kötülüğü, karanlığı simgelerken içi aydınlık ve huzuru simgelemiş. Çörten olarak kullanılan heykeller en dikkat çekenleri olmuş. İç taraf ise özellikle Çek ressam Alfons Mucha‘nın vitray boyama ile süslediği camlarla dikkat çekiyor.
Katedralin içinin bir kısmı ücretsiz gezilebiliyor. İç tarafının bir kısmı ve kuleye çıkış ücretli. Katedral, yaz aylarında 9.00-17.00, kış aylarında 9.00-16.00 saatleri arasında ziyaretçilere açık.
Kampa Island, Vltava Nehri’nin, nehirden çıkıp tekrar nehre giren, 740 m uzunluğundaki Şeytan Deresi olarak adlandırılan kolunun oluşturduğu ada. Kanal; 12. yy’da Malta Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş ve üzerinde iki adet orta çağ dönemi değirmeni bulunuyor. Şeytan Deresi ismiyle anılmasının sebebi ise; kanalın etrafında Seven Devils isimli bir evin bulunması. Bu kanal ayrıca Prag’ın Venedik’i ismiyle anılıyor ve kano ile kanal boyu gidilebiliyor.

Kampa isminin ise; 17 yy’daki 30 Yıl Savaşları sırasında İspanyol askerlerin oraya kamp kurması ve kampus olarak adlandırması sonucu ortaya çıktığı düşünülüyor. Kampa adasında yine Kampa isminde bir de Modern Sanat Müzesi bulunuyor. Biz yorgunluğumuzu atmak için adaya gidip çimenlerde uzanmıştık. Başka bir amaçla gidilecek bir yer değil.

Sex Machines Museum, dünyanın ilk ve tek Sex Makineleri Müzesi. 2002 yılında açılmış ve kimisine göre fantastik kimisine göre ürkütücü, 200 adete yakın sex aleti sergileniyor.

3 katlı müzenin hemen giriş kısmında Sex Ölçer var. Koltuğun üzerine biri oturduğu anda Sex Ölçer çalışmaya başlıyor ve o kişinin sexe ne kadar yatkın olduğunu ölçüyor. O koltuğu çok da ciddiye almak gerektiğini düşünmüyorum. 🙂

Taa 16 yy’dan kalma aletlerin de yer aldığı müze oldukça ilgi çekici parçaların bulunduğunu söyleyebilirim. 1580 yılında yapılmış dişli bekaret kemeri, 1920 yılında Fransa’da yapılmış ergen gençlerin mastürbasyon yapmasını önleyen cihaz, erotik kıyafetler, vibratörler, dildolar, maskeler, kamçılar gibi aklınıza gelebilecek her türlü alet mevcut. Müzede ayrıda 1920 yılında İspanya’da çekilmiş ilk porno filmi de küçük bir salonda gösteriliyor.

Müze, Eski Şehir tarafında kalıyor ve 10.00-23.00 saatleri arasında 10€ verilerek ziyaret edilebilir.
Vyšehrad, 10. yy’da yapıldığı tahmin edilen tarihi bir hisar. Aziz Peter ve Aziz Paul Bazilikası, Antonín Dvořák, Bedřich Smetana, Karel Čapek ve Alphonse Mucha gibi Çek tarihinde ün etmiş isimlerin bulunduğu Vyšehrad Mezarlığı ve 11. yy’dan kalma Aziz Martin Kümbeti burada bulunuyor. Vyšehrad’ın, Prag’dan önceki yerleşim yeri olduğu söyleniyor.
1070-1080 yılları arasında, Çek Kral Vratislav II tarafından Romanesk mimari ile inşa edilen Aziz Peter ve Aziz Paul Bazilikası 1249 yılında çıkan yangın ardından hasar görmüş ve Gotik tarzda yeniden inşa edilmiş. Son olarak 1885-1903 yılları arasında Neo-Gotik tarzda yenilenen yapıya, 2003 yılında Papa II. İoannes Paulus tarafından bazilika statüsü verildi.

Vyšehrad’da güzel bir Prag panaroması yakalayabilir ve arka tarafında bulunan bizim çay bahçesi onların bira bahçesi dediği yerde arkadaşlarınızla güzel bir akşam sohbeti yapabilirsiniz.

Dancing House, Tančící dům, 2. Dünya Savaşı sırasında Rönesans etkisi ile inşa edilmiş binanın yıkılması sonrası 1992 yılında arsayı satın alan Hollandalı sigorta şirketi Nationale Nederlanden, buraya modern bir bina yapmaya karar verir. Bunun için, Hırvat kökenli olup Çek Cumhuriyeti’nde yetişmiş olan Vlado Milunić ve mimaride Dekonstrüktivizmin öncü uygulayıcılarından olan ve yaşayan en önemli mimarlardan sayılan Kanadalı Frank Owen Gehry görevlendirilir.
Hollywood’un 1930’lu yıllardaki ünlü dans eden çifti Fred Astaire ve Ginger Rogers’ı andırdığı için Dans Eden Ev ismi verilen yapı, postmodern mimarinin önemli örneklerinden. Taştan yapılan kule erkek dansçıyı sembolize ederken, camdan yapılan kule ise kadın dansçıyı sembolize ediyor. Taştan yapılan kule üzerine saçı andıran eklemeler yapılması da unutulmamış.

Binada şu anda ofislerin yanı sıra, en üst katında restoran bulunuyor. Bina 1996 yılında American Time dergisi tarafından, dizayn kategorisinde prestij ödülüne layık görülmüş. Orayı ziyaret ettiğinizde binayı ziyaret eden gezginlerin çoğunun ilginç hareketler yaparak fotoğraflar çektirmeye çalıştığına şahit olabilirsiniz.

Ne Yenir
Prag; mutfağı çok çeşitli olan bir kent değil. Komşu şehir ve ülkelerden etkilenerek yapılan birkaç çeşit bulunuyor. Ancak bira konusunda dünyanın bir numarası olabilirler. Zaten dünyanın en fazla bira tüketen milletinin Çekler olmasının da bir sebebi bu olabilir. Ben oradayken yiyebildiğim birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.
Trdelník, Bir çubuğa sarılmış hamurun kızartılmasıyla yapılan Trdelník, pudra şekeri, tarçın veya benzeri tatlı ürünlerle süsleniyor. İçine ise isteğinize göre çikolata sürülüyor veya dondurma ekleniyor. Bu tatlıyı daha önce Budapeşte ve Saraybosna’da denemiştim. Oralarda dondurmalısı yapılmıyordu o yüzden Prag’da dondurmalı yemekte fayda var.

Trdelník’in kökenine dair birçok efsane ve tartışma mevcut. Fakat söylenenlere göre ilk olarak Slovakya’nın Çek Cumhuriyeti’ne komşu olan Skalica kentinde ortaya çıkmış. Bu tarifin asıl sahibi ise, emekli Bulgar general József Gvadányi tarafından Transilvanya’dan getirilen bir aşçı! Sonrasındaysa Trdelník Skalica halkı tarafından benimsenip geliştirilmiş ve kentin sınırlarını aşmış. Çek topraklarındaysa ilk olarak Slovakya aracılığıyla Moravia’ya gelmesiyle görülmüş. Romanya’da; Transilvanya ve çevresinde yapılan Trdelník’in Avrupa’nın çeşitli ülkelerine de buradan yayıldığı söyleniyor.

Türkiye’de, Kuzey Güney dizisinin de etkisiyle Makara olarak bilinen tatlının pişirilme yöntemi ise Neolitik Çağdan geliyormuş. Neolitik Çağda, buğday öğütülüp un ve hamur elde edilmiş ve bu hamurlar çubuklara sarılarak kızartılıp ekmek yapılmış. Malá Strana bölgesinin köprüye yakın kısmında birçok dükkan Trdelník pişiriyor ve dondurmalı fiyatı 4-5€.
Yeast Pancake, ev yapımı yoğurt ve yabanmersini sosu ile servis edilen bir tatlı çeşidi. Şehir merkezinde Kozlovna Apropos isimli güzel bir mekanda bu tatlıyı yedik. Tatlının fiyatı yine 4-5€.

Na Hradbách, Vyšehrad’da bulunan, Prag’a özgü biraları tadabileceğiniz geniş bir bahçe mekanı. Özellikle dark beer yerel kişiler tarafından öneriliyor.
Gece Hayatı
Prag, Avrupa’nın en eğlenceli gece hayatına sahip şehirlerinden biri. Şehrin her noktasında onlarca gece kulübüne rastlayabilirsiniz ki tamamı ağzına kadar dolu oluyor. Şehirde bir Cross Club var ki dillere destan. 6-7 kattan oluşan gece kulübünün her bir katı farklı bir konsepte sahip. Öyle ki katlardan biri kış konseptine sahip ve içerisi çok soğuk. Montla gitmeyi aklınızda bulundurun.
Prag ile ilgili kendi deneyimlerimi yazmaya çalıştım. Soru ve yorumlarınızı yazmaktan çekinmeyin.
don’t be afraid, take the roads with GumsN’Shoes.