Balkanlar Otostop Turu Gezi Rehberi Bölüm 2 | Arnavutluk

Pırşındetye,

Balkanlar otostop turumun Makedonya bölümünden sonra Arnavutluk bölümünü yazmaya çalışacağım. Arnavutluk’ta Tiran ve Osmanlı’nın Balkanlarda hakimiyet sürdüğü son şehri İşkodra‘da bulundum. Hangi şehri okumak istiyorsanız üzerine tıklayarak direkt atlayabilirsiniz.

ARNAVUTLUK

  • Güney Avrupa’da yer alan Arnavutluk; kuzeyinde Karadağ, kuzeydoğusunda önceleri Sırbistan ancak şu anda Kosova, doğusunda Makedonya ve güneyinde Yunanistan ile sınırları; batısında Adriyatik Denizi ve güneybatısında da İyonya Denizine kıyıları bulunan bir ülke.
  • Arnavutluk para birimi Arnavut Leki (ALL). 1€ yaklaşık olarak 135 Lek.
  • Resmî dili Arnavutça. Yaygın olarak İtalyanca da konuşuluyor. %95’ini Arnavut nüfus oluşturuyor. Müslüman nüfus ağırlıkta olmak üzere Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar da yaşıyor.
  • Arnavutluk diğer Balkan ülkeleri ile aynı kaderi paylaşmış ve 500 seneyi aşkın bir süre Osmanlı hakimiyetinde kalmış. İtalyanlar tarafından da işgal edilen ülke, ardından 40 sene boyunca komunist bir rejimin yönetiminde kalsa da 1991 yılında özgürlüğüne kavuşmuş.
  • Arnavutluk’ta bolca Türkçe kelime duyma şansınız olacak.
  • İlginç bir şekilde, direksiyonu sağda olan arabalar da gördüm Arnavutluk yolculuğum boyunca.

Arnavutluk’a Ohrid’den hostelde tanıştığım İngiliz arkadaş ile otostop çekerek ulaştık. Ohrid’den Arnavutluk’a otostop ile iki şekilde ulaşabilirsiniz. Birincisi St. Naum Manastırı tarafındaki yoldan, ki Tiran’a uzak olan taraf, ikincisi ise Struga üzerinden. Biz Tiran’a gideceğimizden daha yakın olan tarafı tercih ettik. Struga’da Hippie tarzıyla döşenmiş araçlarıyla Macar bir grup bizi Tiran’a kadar getirdi. Fotoğrafçı, aşçı ve yazar olan bu grup Balkanlar hakkında kitap yazmak için yola koyulmuş.

img_3051
Macar arkadaşlar, İngiliz arkadaş ve ben

Makedonya sınır kapısından çıkarken ve Arnavutluk sınır kapısından girerken ilk anda polisler pasaportlara damga vurmadı ancak Macar arkadaşlar rica edince damgalarımızı almış olduk. Okuduğum birçok blogda insanlar pasaportlarına damga alamamaktan şikayetçiydi.

Arnavutluk’a girdiğiniz anda sizi Bunker denen yapılar karşılıyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Enver Hoca’nın liderlik ettiği partizanlar, ülkeyi düşmanlardan kendi çabaları ile kurtardı. Savaş sonunda başını Enver Hoca’nın çektiği komunist bir idare kuruldu. Bu idare de NATO’ya karşı bir hamle olarak imzalanan Varşova Paktı’nı imzalamaktan geri durmadı. Stalin’in ölümünün ardından Soyvetler Birliği ile sorunlar yaşayan Arnavutluk, Varşova Paktı’ndan ayrılarak Çin ile ittifaka yöneldi. Ancak Mao Zedong’un da ölümü Arnavutluk’u bir nevi dımdızlak ortada bıraktı. Çevresi düşman ülkeleri ile dolu, bir başına kalan Enver Hoca, olası bir saldırı ihtimaline karşı ülkeyi Bunker denen yapılarla donattı.

Enver Hoca ilk Bunker tamamlandıktan sonra sağlamlığını ölçmek için mühendisleri içeri tıkıp üzerine bombalar yağdırmış. Sağlam olduğu kanaatine varılınca da ülke geneline yaymaya başlamışlar. Tabi bu kadar çok Bunker inşaa edilmesi ülkede bir sürü sıkınıtıyı da beraberinde getirmiş. İnsanlar, ev bulamazlarsa Bunker’da yaşasınlar durmuna gelmiş resmen. Enver Hoca’nın ölümünden sonra Bunker inşaatları durdurulduğunda ülke genelinde 175 bin adet Bunker bulunuyormuş.

Tabi Bunkerlar hiçbir zaman yapılış amacında kullanılamadı zira ortalıkta herhangi bir saldırı yoktu. Günümüzde bu yapıların bazısı cafe, ev, hayvan barınağı olarak kullanılsa da birçoğu terk edilmiş vaziyette, öylece bekliyor.

TİRAN

Uzunca bir süre Osmanlı Devleti’nin idaresinde kalan Tiran, bu dönemde İşkodra vilayetinin Draç Sancağı’nda bir kaza merkezi konumundaydı. 17. yüzyıla kadar küçük bir köy olarak kalan Tiran, İşkodra Valisi Süleyman Paşa zamanında gelişmeye başladı. Balkan Savaşları sırasında 1912 yılında Osmanlıların elinden çıkıp, 1920 yılında başkent oldu. Şehrin adı eski Yunanca’da mutlak güç sahibi, yönetici anlamına geliyor.

Tiran’da All Star isimli bir hostelde kaldım. Booking üzerinden rezervasyon yaptığımda kahvaltı dahil 7€ gibi bir fiyat görünüyordu ancak kahvaltı niyetine sadece tereyağı ve reçel verdiklerini görünce hayal kırıklığına uğramadım dersem yalan olur.

Gezilecek Yerler

İskender Bey Meydanı (Skenderberg Square), Meydan, şehrin tam merkezinde. Arnavutluk için oldukça önemli bir isim olan İskender Bey’in at üzerindeki heykeline ev sahipliği yapmasının yanı sıra Opera Binası, Ulusal Müze, Edhem Bey Camii ve Saat Kulesi gibi etrafında bulunan önemli yapılarla da turistlerin uğrak noktası durumunda.

img_2948
İskender Bey at üstünde

Edhem Bey Camii (Xhamia e Et’hem Beut), Kare biçimli ve duvar süslemeleriyle dikkat çeken Edhem Bey Camii, Tiran’da günümüze kadar ulaşabilen tek camii. Mimari de­ğerlerinden dolayı İkinci Dünya Savaşı sonrasında kül­türel anıt ilan edilmiş. Camii, Enver Hoca döneminde müzeye çevrilmişse de 1990 yılında tekrar ibadete açılmış.

img_2945
Edhem Bey Camii duvar süslemeleri ve minberi

Saat Kulesi (Clock Tower), Camiinin hemen yanında bulunan kule aynı dönemde Edhem Bey tarafından inşa edilmiş. Kulenin tepesine çıkılabiliyor sanırım, ben denemedim.

img_2949
Edhem Bey Camii ve Saat Kulesi

BunkArt1, Bunkerlerden bahsettik, Tiran’da müze olarak kullanılan iki adet Bunker bulunuyor. Bir tanesi Dajti Dağı (Mount Dajt) eteklerinde (BunkArt1) diğeri de İskender Meydanı (Skenderbeg Square) etrafında bulunan Ethem Bey Camii’nin yanındaki Saat Kulesi’nin hemen arkasında (BunkArt2).

İlk olarak BunkArt1’e gitmenizi öneririm, onun için de yine meydana yakın bulunan Plazanın hemen yanından kalkan mavi otobüslere binerek 15dk sonunda ulaşabilirsiniz. Giriş ücreti 500 ALL. Kapanış saati 18:00.

BunkArt1; 5 katlı ve 106 odası var. Olası nükleer saldırılara karşı açılan sığınakta bugün, silahtan üniformaya, döneme ait belgelerden haritalara, çok sayıda envanter sergileniyor. Sergiyi, döneme ait savaşı andıracak seslerle de güçlendirmişler. BunkArt1’e girmek için uzunca bir tünelden girdiğiniz zaman tüylerinizin dikleşmeye başladığını hissedeceksiniz. Sığınağa girince, hemen ilk odada bulunan çevirmeli bir telefonu açmanız isteniyor, telefonu kulağınıza dayadığınızda ise Enver Hoca’nın sesinden bir kayıt dinliyorsunuz. Enver Hoca o kayıtta neler söylüyor bilmiyorum ama oldukça etkileyici bir sahne olduğunun garantisini verebilirim.

Odaların tamamını gezmeniz mümkün değil zira günler yetmez. Beni en fazla etkileyen oda, komünist rejimin kurbanlarını anmak için yapılmış şu oda oldu;

Dajti Dağı (Mount Dajt), BunkArt1’den çıktıktan sonra sağa doğru yürüyüp biraz yokuş çıkınca Dajti Dağı’na çıkan teleferiğe ulaşıyorsunuz. Çift yön bilet fiyatı 800 ALL. Dağ dik yamaçlardan oluşuyor, teleferikle çıkarken biraz tırsmadım dersem yalan olur. Teleferik de 19:30’da kapanıyor. Ben akşam saatlerinde oraya gittiğim için etrafı dolaşma fırsatım olmadı. Siz yine daha iyi bir saatte giderek oraları da turlayabilirsiniz.

img_2971
Dajti Dağı’ndan Tiran’a bakış

Yine mavi otobüsü kullanarak meydana dönüp BunkArt2’yi ziyaret ettim. Giriş ücreti yine 500 ALL. Müzenin kapanış saati 21:00. Her iki müzede de ücretsiz Wifi bağlanabilirsiniz.

BunkArt2, BunkArt1’e göre çok çok daha küçük. 24 tane odası bulunan müzenin, komünist rejimin kurbanlarının resimlerinin olduğu ve hoparlörlerden isimlerinin söylendiği giriş kapısı oldukça etkileyici.

img_2979
BunkArt2 giriş kapısı

Blok Bölgesi (Blloku), Tiran’ın en popüler noktalarından biri de Blok bölgesi. Şehrin en lüks restoranlarını, en iyi kafelerini ve gözde alışveriş mekanlarını burada bulabilirsiniz. Blok boyunca Lana Nehri ile birlikte yürüme fırsatını da yakalamış olacaksınız.

Tiran’da sadece 1 gün kaldığım için alelacele her yeri gezmek durumunda kaldım. Yazdığım yerler dışında görülmesi gereken birçok yapının daha olduğuna eminim.

Ne Yenir

Bir blogdan öneri olarak okuduğum Era Restaurant’a gidip Tava Elbasani ve Three Leche yedik. Gayet lezzetliydi, tavsiye ederim. Şehirde 2 adet Era Restaurant var biz sanırım 1’deydik. Tava ve Three Leche için 1000 ALL civarında para ödemeniz gerekebilir.

Gece Hayatı

Gece hayatı beklentimin çok üzerindeydi. Rruga Pjetër Bogdani sokağı barlar ve clubların sıralandığı bir sokak, bazı yerlere erkek başına giremiyorsunuz. Radio Bar’a gittim ben, eğlenceli bir mekandı.

İŞKODRA

Ertesi gün İngiliz arkadaşla ayrılarak tek başımıza yola koyulmaya başladık. İşkodra’ya doğru otostop çekerken Tiran’ın sonuna doğru yürüyerek gitme hatasına düşmeyin. Uzunca bir süre yürümeniz gerekebilir. Otobüsle şehrin sonuna doğru gidip otostop çekmeye başlayın.

Tiran’da beni Arnavutça ve İtalyanca bilen orta yaşlı biri aldı. İşkodra’ya kadar getirdi. Ben de araçtan inip jest olsun diye de İtalyanca ‘grazia’ deyip kapıyı kapatıyordum ki ‘Lekë Lekë’ diye bağırmaya başladı. 🙂 İngilizce de bilmiyor herif, otostopçuda para olmadığını gel de anlat. Beden dilini kullanarak bir şeyler anlatmaya çabaladım ama adam ‘private, benzina’ falan diyerek kontağı kapattı. Bir süre daha çabaladıktan sonra bir anda kontağı çalıştırarak basıp gitti. Peki bu durum gün boyu götümü kesecekler korkusuyla arkamı kollaya kollaya dolaşmama engel oldu mu, tabi ki hayır. 🙂

İşkodra’da yine Six-Pack isimli üç kız kardeşin 1 ay önce açtığı küçük bir hostelde kaldım. Şehrin merkezine yakın ve ucuz bir yer. Bir iki gününüzü idare edebilirsiniz.

Gezilecek Yerler

Rozafa Kalesi, Şehrin biraz dışında kalan Rozafa Kalesine yürüyerek gidip geldim. Kaleye giriş 200 ALL. Kale, Osmanlı’nın Balkanlarda kaybettiği son yer olduğundan bizim için ayrı bir öneme sahip. İçerisinde zaten Osmanlı hapishanesi ve Fatih Sultan Mehmet Camii’ne çevrilmiş kilise de bulunuyor.

img_3360
Rozafa Kalesi giriş kapısı
img_2994
Rozafa Kalesinin girişi

3 avludan oluşuyor, herbir avluda farklı yapılar mevcut. İsminin Rozafa olmasının da acıklı bir hikayesi var, buradan okuyabilirsiniz. Kalenin girişinde de iki adet türbe bulunuyor, kim olduklarına dair bir fikrim yok. Kaleden en güzel nehir ve göl fotoğrafını 3. avluda çekebilirsiniz. 3. avluda yine kaleden çıkmak için gizli bir çıkış var.

img_3352
Bojana Nehri ve İşkodra Gölü manzarası

Kurşunlu Camii (Xhamia Plumbit), Buşatlı Mehmet Paşa Camii olarak da bilinen Kurşunlu Camii, 1773 yılında inşa edilmiş. Anladığım kadarıyla kullanımda değil. Avlusunda birkaç adet Osmanlı mezarlığı bulunuyor. Enver Hoca rejiminin kıyımına uğrayan camiilerden ayakta kalan tek yer. Camiinin kapısı içeriden sürgülenmiş ancak kolayca açabilirsiniz. Görmeden dönmeyin derim.

img_3377
Kurşunlu Camii
img_3027
Kurşunlu Camii içten görünümü

İşkodra Katedrali, St. Stephen Katedrali olarak da bilinen yapı Osmanlı döneminde inşa edilmiş. Rozafa Kalesi’nde, Fatih Sultan Mehmed Camii’ne çevrilen kilisenin adı da St. Stephen imiş. Osmanlı hakimiyetinin olduğu dönemlerde uzunca bir süre şehirde keşişlerin yaşamasına izin verilmemiş. Ancak 1762’de keşişlerin yaşamasına tekrar izin verilince, onlar da padişahtan katedral inşa etmesini istemiş. Sonunda Sultan Abdulmecid izin vermiş ve 1851 yılında bu katedral yapılmış. Enver Hoca’nın kıyımına elbette ki sadece camiiler uğramamış. 1967 yılında kapatılan katedral 1990 yılında tekrar kullanıma açılmış.

img_3032
St. Stephen Katedrali

Ebu Bekir Camii (Xhamia Ebu Beker), Ebu Bekir Camii de camiinin banisi Arap şeyhi Zamil Abdullah’tan dolayı Al-Zamil olarak da adlandırılıyor. 1995 yılında sade bir görünümde inşa edilmiş.

img_3037
Ebu Bekir Camii

İşkodra Etnografya Müzesi (Historic Museum of Shkoder), Osmanlı konağını andıran bir yapıda hizmet veren müzede, antik çağlardan bugüne Arnavutluk tarihine ait eserler sergileniyor. Müzenin giriş kapısı ana caddede değil, ara sokağa girip oradan girebilirsiniz. Ben gittiğimde neredeyse kapanıyordu, içerde bulunan, Tarih bölümü yüksek lisans öğrencisi olduğunu söyleyen eleman Türkiye’den geldiğimi söyleyince müzenin ve şehrin tarihi ile ilgili birkaç detay verdi. Giriş ücretli.

Buradaki arkadaş ismimi söylediğimde, Samed isminin İşkodra’da yaygın bir isim olduğunu söylemişti.

img_3041
İşkodra Tarih Müzesi
img_3042
Müzenin bahçesinde bulunan, taş üzerine incelikle işlenmiş Osmanlı tuğrası.

Ne yenir

Ebu Bekir Camii’nin de bulunduğu, trafiğe kapalı olan Rruga Kol Idromeno’da Sofra isimli restoranı önerdiler, oraya ciğerli bir şeyler yemeye gittim ancak kalmamıştı. Ben de hostelimin yakınındaki Peja isimli fast food noktasında köfte yedim.

Gece Hayatı

Yine Rruga Kol Idromeno’da bir şeyler yiyip içerek günü kapatabilirsiniz.

Bir sonraki yazı Karadağ hakkında olacak. Görüşmek üzere.

don’t be afraid, take the roads with GumsN’Shoes.

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: